Çocuklar Neden Oyun Oynarlar?
- Burak Kirayoglu
- Feb 6
- 4 min read
Oyun, çocukların gelişimsel sürecine katkı sağlayan en önemli ve etkili yardımcılardan biridir. Oyun, çocukların duygusal gelişimleri ve yaratıcı öğrenme kapasitelerini geliştirir. Nasıl oyun oynayacağını bilmeyen ya da oyunları çeşitli ve zengin içerikli olmayan çocukların duygusal gelişimleri ve yaratıcı öğrenme kapasiteleri endişe vericidir.
Bazı çocuklar oyun oynamaya yetişkinlerin cesaretlendirmesi olmadan başlayamazlar. Çocukların bu durumunun nedenlerine karşı dikkatlerinin dağınık olduğu, yalnız kalmayı sevmedikleri, birlikte oynamayı sevdikleri gibi sebepler söylenebilir. Ancak asıl sorun, ayrılmak için bir yardım almamış olmalıdır. Bu çocuklar bir nedenden ötürü ebeveynlerinin onlara gönderdiği iyi deneyimleri bir türlü içselleştiremememiş ve onlardan ayrışamamışlardır. Kendileri dışında bir yerde etkileşim kurabilmeleri, oyun oynamaya başlamaları için ebeveynlerinin kolaylaştırıcılığına ihtiyaç duyarlar. Tek başlarına pasifleşir ve bir türlü oyuna başlayamazlar.
Tek başına oynayan çocuklar, başkalarıyla oynamayı denemez, bir yetişkinin ilgisine, takdirine de ihtiyaç duymaz gibi görünürler. Diğer çocuklardan farklı olmayı ve dışlanmayı da umursamazlar. Onlara “bağımsız”, “kendine yeten” gibi yakıştırmalar yapılabilir. Bu çocukların oyunbaz, yaratıcı ve ilgili bir ebeveynle kendi başarılarını paylaşıp kutlayarak geçirdikleri bir oyun deneyimleri olmamıştır diyebiliriz. Yalnız oynamak, benliğini bir arada tutmak için son çaresi gibidir. Bu şekilde kaygılarını yatıştırır. Bu çok kemikleşmişse çocuk kaygısından tamamen habersizdir. O zamanda kendi kendine yeten, her şeye tek başına yetmeye çalışıp, tümgüçlü düşlemlerde sıkışmış bir çocukla karşılaşırız.
Çocuklar taklitle oyun oynayabilirler. Ancak sadece taklit ediyor ve başka hiçbir oyun oynayamıyorlarsa bu endişe vericidir. Evcilik oynarken yemek yapar, bulaşık yıkayıp, ütü yapabilirler. Bunun gibi evcilik oyunlarına yakından baktığımızda, bazı çocukların oyunlarında anne, baba, kardeş gibi farklı kimliklere girdiklerini ve bu kimlikler üzerinden öyküler yazıp oyun oynadıklarına şahit oluruz. Bazıları bu kimlikleri deneyimledikleri evcilik oyunu oynamaktan keyif alırken, bazı çocuklar belirli bir davranış kalıbını seçerek (mesela her seferinde sadece çocuk, sadece anne ya da sadece baba olmayı seçmesi gibi) evcilik oyunlarını sürdürür. Aynı çocuklar oyuncak evdeki eşya ve bebekleri sadece bir öykü anlatacak şekilde dizerler. Sistematik bir şekilde dizerek belirli bir kimlik ve davranış kalıbıyla oyun oynamakla, farklı kimlikleri (bazen anne, bazen baba, bazen kardeş, bazen çocuk rolünü oynaması gibi) sürekli değiştirerek deneyimleme ve öyküyü çeşitlendirmeleri birbirinden farklıdır. Bu tip oyunlarda rol değişikliği yapmayan ve bir dizi serisini takip eden çocuklar kopya çekmeyi serbest resme tercih eder gibidirler, yaratıcı yazma konusunda da zorlanacaklardır.
Çocuklar Tv, film, çizgi film karakterlerine düşkün olabilirler. Özellikle okul öncesi dönemdeki çoçuklar Superman, Elsa kıyafetlerini çıkarmadan, Batman peleriniyle, Harry Potter asasıyla, Thor çekiciyle etrafta dolanabilir. Bu dönemde çocuklar seçtikleri kahramanın bütün ürünlerini biriktirip diğerlerini reddederler. Okula başlamak ve kardeşi olması gibi dışarıdan duygusal zorlanma yaşadıklarında bu seçtikleri süper kahramanla ilişkileri uzun sürebilir. Gelişimsel olarak sağlıklı çocuklar zaman zaman bu süper kahramanlardan ayrışarak kendisi gibi davranabilir ve başka şeylere merak salabilirler. Vazgeçilen karakter (mesela ilk seçimi Superman ise) büyüdükçe kendisine daha bebeksi olarak görülür. Bu tarz süper kahramanla özdeşimlerde çocuklar kendilerini tamamen karaktere kaptırıyorsa, dikkatini hiçbir şeye veremiyorsa, kendisi gibi olmak yerine bu karaktere daha çok sarılıyorsa, bir süre sonra benliklerinin tamamen seçtikleri kahramana dönüştüğüne inanmaya başlayabilirler (Kendisinin Superman olarak uçabileceğini düşünüp balkondan atlaması gibi). Bu şekilde süper kahramanla çok tekrarlanan ve kısır özdeşimsel süreçlere dikkat etmek gerekir. Bu takıntıya karşı yetişkinlerde sağlıklı bir bıkkınlık göstermelidirler. Yetişkinlerin sürekli aynı süper kahraman üzerinden ödüller vermesi, hediyeler alması çocuğun bu karakterle takıntılı bir şekilde kurduğu özdeşime yetişkinlerinde inanması, çocuğun benliğinden ayrıştıramadığı, kendi olduğuna inandığı süper kahraman olma gerçekliğini pekiştirir. Sadece Superman ya da Elsa kostümü giyince bir şey yaptırılabilen bir çocuk haline dönüştüyse, ebeveynlerinde sürekli bunu ödül olarak sunmaları (Bunu yersen, buraya gidersen, bunu yaparsan sana superman/elsa oyuncağı alacağım gibi söylemler) çocuğun bu süper kahraman benlik seçimini daha çekici ve güvenli bulmasına sebep olur. Kendi benliğindeki diğer olasılıkları çocuk ürkütücü ve itici bulacaktır. Süper kahramanla bu sıkı özdeşiminden dolayı kendi benlik kazanımı, yaratıcılığı tehlikeye düşecektir.
Oyunları sadece taklitten ibaret olan çocuklardan bazıları gerçekle düşlemi ayırt edemezler. Herhangi bir tehdit, tehlike hissettiklerinde simgesel oyun alanına geçmekte başarısızdırlar. Güvenli bir şekilde “-mış gibi yapma” üzerinden oynayamazlar. Travma yaşamış çocuklar genelde böyle bir karmaşaya sürüklenebilir. Bu duruma örnek olarak, çizdiği yanardağın evine geleceğine, oyuncak hayvanların onu gerçekten yiyeceğine inanan hayali ve gerçekliği ayırmakta zorlanan çocukları verebiliriz.
Çok sayıda çocuk oyun ve gerçekliği karıştırmasa da hayal ettiklerinden çok şüphe duyup gerçeği seçerler. Gerçekliği seçen çocuklar olgusal kitapları, kurgu olan kitaplara göre daha çok tercih edebilirler. Bilgisayar oyunu ve yapboz severler. Kesinlikten ve problemin bir çözümü olduğunu bilmekten hoşlanırlar. Aynı süreçleri tekrar edip aynı sonuçlara ulaşmak onları rahatlatır. Eğitimde başarılı olup öğretmenlere sorun çıkartmazlar. Oyunun serbest ve yaratıcı kısımlarını reddedebilirler. Bu reddetmeyi belirsizlikten ya da ilişkiler dünyasından savunma amaçlı bir kaçış olarak kullanıp kullanmadıklarına dikkat etmek gerekir. Farklı türde bir etkinliğe katılması istendiğinde bunu bir kaygıyla reddediyorsa çocuğun genel gelişimini değerlendirmek gerekir.
Her okula başlayan çocuk artık tek olmadığını bir grubun parçası olduğunu fark eder ve bu bazen acı vericidir. Bazıları kurallara çabuk alışır ve arkadaşlıklar kurar. Bazılarıysa beklemek, paylaşmak zorunda olma gerçeğiyle yüzleşmekte zorlanır. Bir kısmı surat asar ve küser. Bir kısmı da bir yetişkinin en ufak ilgilisi, her oyuncak ve her ayrıcalık için mücadele eder. Bu ikinci gruptakiler diğerlerinden daha ön plana geçmek ve ayrıcalık kazanmak için daha acımasız davranacaklardır. Tehdit olarak algıladıkları bir çocuğa fiziksel şiddet uygulayabilir ya da kurnazlık yaparak en sevilen oyuncağı, ilk sırayı ele geçirmeye çalışabilirler. Sınıftaki diğer arkadaşları nefret edilen ve paylaşmak istemediği kardeşlere dönüşür. Annelerinin gözündeki özel yeri ele geçiren bebeklerin kendilerine yaptığı gibi onlarda sınıftakilerin en önünde yerlerini almak için diğerlerine günlerini gösterirler. Bu çatışmanın ne kadar sürede çözüleceği çocuğun duruşu, evde ebeveyn ve okulda öğretmenlerin tutumuna bağlıdır. Bazı çocuklar diğerlerinden daha fazla haset duygusu yaşarlar ve affetmekte daha çok zorlanabilirler.
Çocuklarla yapılan psikoterapi çalışmaları oyun üzerinden çocuğun iç gerçekliği ile dış dünya arasında bağlantılar kurularak gerçekleştirilir. Çocukların oyunlarında hayali, simgesel öyküler ve tutkulu duyguları ortaya çıkabilir. Tıpkı yetişkinlerin kelimelerle cümleler kurup kendilerini, duygularını ifade etmesi gibi oyun çocukların dili, oyuncaklar kelimeleridir. Oyun üzerinden içsel dünyalarını anlatabilirler. Oyun oynamak çocuğun içsel gerçekliği ile dışsal nesnelerin denetlenmesi deneyimi arasındaki etkileşimdir. Oyun oynamanın bu kadar önemli olmasının bir nedeni de yaratıcılığı ve ego kapasitesini geliştirmesi ve çocuğun zorlandığı deneyimleri kendi denetimi altına alıp, zorlandığı duyguları ifade etmesine olanak sağlamasıdır.



